31 Mart 2012 Cumartesi

Flensborg, Denmark-Germany border

 Güne böyle başladık, Nisan başında kar yağıyor hala evet.

 Flensborgda çok fotoğraf çekmedim. Yukarıdaki ice tea şeftalinin tümü 60 kron(20 lira) Danimarka şartlarına göre inanılmaz ucuz. Şimdi bu iki cümle arasındaki ilişkiyi siz kurun.


28 Mart 2012 Çarşamba

Korku dolu anlar

Ben şuan hala şok halinde olduğum için bunu bir başka arkadaşın blogundan alıntı yaparak anlatmak istiyorum, hislerime tercüman olmuş kendisi.


I thought it was about time to tackle something really... scary. I mean, I guess salty licorace 
is pretty terrifying. So is licorace ice cream. Okay, licorace is scary. 
But I wanted to take on something REALLY scary. That wasn't licorace. 
Or any other sort of candy.

I'm talking big here. Big scary. Blood eating. Swedish vampires.

Blood. Pudding.

What?

They eat it for breakfast. 'They' being Swedish people who don't think it is disgusting. 

Many do hate it. Many secretly love it. And some not so secretly.

I know that they also eat it in other European countries under various names; blood pudding, 

black pudding, blood sausage, etc.

I had heard rumors that is was black. I imagined some sort of black... scabby goo. 

After talking to a few people, I learned that it is not pudding like we think of. 
It's more like a sausage. I discovered that 
the ingredients are pretty simple. Some sort of binding agent, like flour, 
mixed up with some blood. Maybe a little fat too. Then you shape it into a really fat sausage, 
cut it into slices, and fry it.

Domuz kanını pişirip kahvaltıda yiyebilecek kapasiteye sahip tek yer İskandinavya olabilirdi zaten.

Ben bi kusup gelicem.


4 Mart 2012 Pazar

Hamburg

Bugün Almanya AFS'li arkadaşlarımız Canan ve Baturalp'in öncülüğünde (gerçi onların da pek bir fikri yoktu ama) Gökçe'yle yaptığımız Hamburg turuyla sizlerleyim.


34 krona bulup almadan duramadığım portatif tavlamla başladık yolculuğumuza... heheh.
Danimarka-Almanya sınırına gelip tren değiştirip Alman trenine bindiğimizde resmen A kalitesinden E kalitesine düştü tren (ya da bizim totomuz kalktı)
Yok yok düştü.
Sınırı geçer geçmez yerdeki çöpleri ve düzensizliği farkettik. "Aiiy ne kadar da kötü" moduna gireceğimiz yerde çöpleri, sıvası yapılmamış binaları, simetrik düzenlenmemiş tarlaları görünce mutluluktan kendimizden geçtik! Danimarka'nın düzeni bizi boğmuş meğer, biraz kalabalık ve karmaşaya ihtiyacımız varmış.



Sonra ayran bulduk, döner bulduk, abartıp o gün iki kere döner yedik. Danimarka'daki gibi o dönerin yandan yemişi Shawarma değil çünkü bu, bildiğin döner. Döneri aldığımız yerdeki insanlar Türk'tü, ve hatta o dakikadan sonra sokakta göreceğimiz her 5 insandan biri de Türk'tü. Her yerdeydik!


Danimarka'da adada yaşamamıza rağmen suya hasret kalan biz bol bol kokusunu içimize çektik 


Hard Rock Cafe'ye giden yolda biraz saçmaladık


Sonra biraz daha saçmaladık

Baturalp - Canan

Bu bindiğimiz metro Tünel'e o kadar benziyordu ki nostalji üzerine nostalji yaşadım, hatta bir ara gözlerimi kapatıp Beyoğlu'na gittiğimi düşündüm.


Ben inatla buranın Beşiktaş olduğunu söyledim sonra, Baturalp'i de ikna ettim. Biz öyle inandık.



Almanca - Danca karmaşası yaşadık. Kaypak Almanca'mla biraz idare edebilsem de marketten bir şeyler alırken filan istemsiz Danca teşekkür ettim hep. Bir de Alman exchangelerin kendi aralarında bile Almanca konuştuğunu görüp Danca'ya asılmaya karar verdik!


Starbucks özlemimizi giderdik sonra. Biz orada kahvelerimizi yudumlarken bir de güzel sesli bir sokak sanatçısı tatlı bir fon müziği yapıyordu bize.


Bu renk oradaydı
Ve iki dakika sonra yoktu.


Ve çok zengin olarak evlerimize döndük, demeden önce;
Başımızdan geçen bir küçük anıyı daha anlatmak istiyorum.

Trende dördümüz konuşur gülüşürken pür dikkat bizi dinleyen bir adam vardı. (sonradan öğrendik ki adı Christian'mış)
Konuştuğumuz dili beğenip hangi dil olduğunu sordu, Türkçe olduğunu duyunca bir süre inanmayı reddetti. 
Avrupa'daki Türk'lere göre çok daha farklı göründüğümüzü, yumuşak konuştuğumuzu söyledi.
Aslında bayağı felsefe yaptık o adamla.
Aynı bizim düşündüklerimizi düşünüyordu, bakış açısı çok geniş birisiydi, trende gördüğü 4 gencin konuşmasına pat diye girip kendini sevdirecek kadar da cesur.
Keşke herkes onun gibi olabilse.

Günlük kültür paylaşımı: Check

Sonuç olarak Hamburg çok farklı seçenekleri içinde bulunduran, renkli, zevkli bir şehirdi. 
Bana İstanbul'u çok anımsattı
Ve şaka maka 4 ayım kaldı.

Geri dönüş yolunda Gökçe'yle Danca dövme yaptırma isteğimizi konuşuyorduk, Hans Christian Andersen'ın "At rejse er et leve" sözünü söyledi o da. Ba-yıl-dım.

"Seyahat etmek, yaşamaktır.



1 Mart 2012 Perşembe

Ben kaçar!

Merhaba gelecekteki ben

Bugün AFS kampında kendi kendimize yazdığımız ve ailelerimizin bize yazdığı mektuplar elimize ulaştı. Bi süre izledim açamadım kendisini, ama iç açıcı şeyler yazmışım güzel olmuş. Hatta şöyle bir silkelenip "zamanının değerini bil!" bile dedim kendime.


Bu da bize liderlik yapan AFS'lilerin son aylarda Türkiye'de neler olup bittiğini anlatan küçük kitapçığı. Haberlerden ulaşamayacağımız şeyler de var hem, İstinye Park'a Victoria's Secret açılması gibi!!