4 Mart 2012 Pazar

Hamburg

Bugün Almanya AFS'li arkadaşlarımız Canan ve Baturalp'in öncülüğünde (gerçi onların da pek bir fikri yoktu ama) Gökçe'yle yaptığımız Hamburg turuyla sizlerleyim.


34 krona bulup almadan duramadığım portatif tavlamla başladık yolculuğumuza... heheh.
Danimarka-Almanya sınırına gelip tren değiştirip Alman trenine bindiğimizde resmen A kalitesinden E kalitesine düştü tren (ya da bizim totomuz kalktı)
Yok yok düştü.
Sınırı geçer geçmez yerdeki çöpleri ve düzensizliği farkettik. "Aiiy ne kadar da kötü" moduna gireceğimiz yerde çöpleri, sıvası yapılmamış binaları, simetrik düzenlenmemiş tarlaları görünce mutluluktan kendimizden geçtik! Danimarka'nın düzeni bizi boğmuş meğer, biraz kalabalık ve karmaşaya ihtiyacımız varmış.



Sonra ayran bulduk, döner bulduk, abartıp o gün iki kere döner yedik. Danimarka'daki gibi o dönerin yandan yemişi Shawarma değil çünkü bu, bildiğin döner. Döneri aldığımız yerdeki insanlar Türk'tü, ve hatta o dakikadan sonra sokakta göreceğimiz her 5 insandan biri de Türk'tü. Her yerdeydik!


Danimarka'da adada yaşamamıza rağmen suya hasret kalan biz bol bol kokusunu içimize çektik 


Hard Rock Cafe'ye giden yolda biraz saçmaladık


Sonra biraz daha saçmaladık

Baturalp - Canan

Bu bindiğimiz metro Tünel'e o kadar benziyordu ki nostalji üzerine nostalji yaşadım, hatta bir ara gözlerimi kapatıp Beyoğlu'na gittiğimi düşündüm.


Ben inatla buranın Beşiktaş olduğunu söyledim sonra, Baturalp'i de ikna ettim. Biz öyle inandık.



Almanca - Danca karmaşası yaşadık. Kaypak Almanca'mla biraz idare edebilsem de marketten bir şeyler alırken filan istemsiz Danca teşekkür ettim hep. Bir de Alman exchangelerin kendi aralarında bile Almanca konuştuğunu görüp Danca'ya asılmaya karar verdik!


Starbucks özlemimizi giderdik sonra. Biz orada kahvelerimizi yudumlarken bir de güzel sesli bir sokak sanatçısı tatlı bir fon müziği yapıyordu bize.


Bu renk oradaydı
Ve iki dakika sonra yoktu.


Ve çok zengin olarak evlerimize döndük, demeden önce;
Başımızdan geçen bir küçük anıyı daha anlatmak istiyorum.

Trende dördümüz konuşur gülüşürken pür dikkat bizi dinleyen bir adam vardı. (sonradan öğrendik ki adı Christian'mış)
Konuştuğumuz dili beğenip hangi dil olduğunu sordu, Türkçe olduğunu duyunca bir süre inanmayı reddetti. 
Avrupa'daki Türk'lere göre çok daha farklı göründüğümüzü, yumuşak konuştuğumuzu söyledi.
Aslında bayağı felsefe yaptık o adamla.
Aynı bizim düşündüklerimizi düşünüyordu, bakış açısı çok geniş birisiydi, trende gördüğü 4 gencin konuşmasına pat diye girip kendini sevdirecek kadar da cesur.
Keşke herkes onun gibi olabilse.

Günlük kültür paylaşımı: Check

Sonuç olarak Hamburg çok farklı seçenekleri içinde bulunduran, renkli, zevkli bir şehirdi. 
Bana İstanbul'u çok anımsattı
Ve şaka maka 4 ayım kaldı.

Geri dönüş yolunda Gökçe'yle Danca dövme yaptırma isteğimizi konuşuyorduk, Hans Christian Andersen'ın "At rejse er et leve" sözünü söyledi o da. Ba-yıl-dım.

"Seyahat etmek, yaşamaktır.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder